27 Eylül 2014 Cumartesi

Stefan ZWEIG - Amok Koşucusu







 1881'de Viyana'da doğan Stefan ZWEIG yaşamı boyunca intihar etmeyi düşünmüş, İkinci Dünya Savaşı sırasında 1942'de  ikinci eşiyle birlikte intihar etmiştir.

Eserlerinde başarıyla psikolojik çözümlemeler yapmıştır.

Amok Koşucu'sunda da tüm öykülerin ortak yanı, intiharla sonuçlanmasıdır. Öykülerinin yazarın yaşamından izler taşıdığı söylenir.

Bu kitap sebebiyle Amok Koşucusunun ne olduğunu öğrendim, sizlerle de paylaşayım; Amok, Malezya ve Hindistan'da görülen bir tür cinnet hali. Cinnet geçiren kişi koşarak karşısına çıkanları rastgele öldürüyor ve intihar ediyormuş. Amok Koşucusu adlı öykü de çok  güzel işlenmiş.
 Can Yayınları tarafından yayınlanan kitabın elimdeki 10. basımı, 191 sayfa ve içinde yedi tane öykü var.

Öykülerin hepsi birbirinden çarpıcı. Stefan ZWEIG  üzerine ne söylesek az. 

Bu kadar güçlü yazarın bundan önce sadece  Satranç adlı romanını okuduğum için üzgünüm, eminim adlarını duyduğum diğer eserleri de birbirinden güzeldir.

Keyifli okumalar...


******


Kitaptan Alıntılar:


  Bayan de Prie, bu karmaşanın ortasında, damarlarındaki donmuş kanın ısındığını hissediyordu. Sayıca pek az olmayan, tümüyle başkalarından beslenen kadınlardandı. Kendisine hayranlığını gösteren birini görünce güzelleşiveriyordu, akıllı insanların yanında o da zeki oluyordu, pohpohlandığında tepeden bakıyordu, sevildiği zaman aşık oluyordu. Kendisinden çok şey istendikçe o da fazlasıyla veriyordu. 
( Bir Çöküşün Öyküsü adlı öyküden. s.38 )


  Uyandığımda, tabut gibi daracık olan kabinimin içi adamakıllı karanlık ve boğucuydu. Vantilatörü kapatmıştım, bu yüzden kabinin içindeki yağlı ve nemli hava şakaklarıma basınç yapıyordu. Duyularım körelmiş gibiydi; nerede ve hangi zamanda bulunduğumu anlayabilmek için birkaç dakika geçmesi gerekti. ( Amok Koşucusu adlı öyküden. s.73 )


  Crescenz orada her gün sabahın beşinde kalkıyor, gecenin geç saatlerine kadar didiniyor, temizlik yapıyor, süpürüyor, ocağı yakıyor, tahtaları fırçalıyor, odaları topluyor, yemek pişiriyor, hamur açıyor, halı dövüyor, ütü yapıyor, çamaşır yıkıyordu. Asla tatil yapmaz, kiliseye gitmek dışında sokağa adım atmazdı; onun güneşi, ocaktaki yuvarlak, harlı ateşti, yıllar boyu kestiği odunlar da ormanıydı.  (Leporella adlı öyküden. s.154 )



20 Eylül 2014 Cumartesi

TATİLE GİDERKEN YANIMDA...







   Kısa bir dinlenme, Ayvalıkta olacağım. Yanıma daha önceden hazırladığım birkaç kitap almıştım ama Ömer İZGEÇ'in  merakla beklediğim ikinci kitabı ''BOZADAM'ı'' raflarda görünce hemen aldım.  Ön sırada okunacaklar arasında yerini aldı, sizlerle de paylaşmak istedim. Bu kez değişiklik olsun, okuduğum değil ''okuyacağım'' kitabı paylasıyorum.

  Bloğumu takip edenler Ömer İZGEÇ'in  ''Fevkalbeşer Sair Bey ve Suskunluğu'' kitabını paylaştığımı hatırlarlar. Sıradışı, sürükleyici bir romandı.

Şimdi sıra, Bozadam'da.   BOZADAM'ı okuyalım,okutalım...

 Sizleri Ömer İzgeç'in kalemiyle tanışmaya davet ediyorum, okuduktan sonra üçüncü kitabını beklemeye başlayacaksınız benden söylemesi!

   Şimdilik Hoşçakalın... 
    
                                                                                             Okşan AYBAŞ


19 Eylül 2014 Cuma

Halil CİBRAN - Ermiş





   Aynı zamanda iki arkadaşım birden Halil Cibran'ın  ''Ermiş'' adlı kitabını tanıtmamı isteyince öncelikle Ermiş'i okuyup sizlerle paylaşmak istedim.

  Halil CİBRAN, Lübnan asıllı Amerikalı felsefe yazarı. Arapça, İngilizce edebi denemeler, öyküler yazmış, resim yapmıştır.

Elimdeki kitap, Türkiye İş Bankası Kültür yayınları tarafından 2. baskısı  Mayıs 2014 te yayınlanmış, 54 sayfa.

  Yıllardır yurt edinip yaşadığı  kentten ayrılmak üzere olan  Ermiş' e  ayrılmadan önce kent halkı tarafından sorulan sorular ve Ermiş'in ölüm, güzellik, özgürlük, suç ve ceza, evlilik,aşk, çocuklar, acı, dua gibi pek çok  konuya dair yaptığı açıklamalardan oluşuyor Ermiş.

 Hemen hemen her cümlenin altı çizilecek  derinlikte açıklamaları,  kitabı okumak sadece felsefe sevenlerin değil, herkesin ilgisini çekecek güzellikte.

Kısa ama derin anlatımı sevenler, okumalısınız!


******


Kitaptan Alıntılar:


Aşka Dair

Mısır demetleri gibi derer sizi aşk. Harman yerinde dövüp çırılçıplak bırakır. Kabuklarınızı elemek için kalburdan geçirir. Apak edinceye kadar öğütür sizi. Yumuşayana kadar yoğurur; sonra da atar kutsal ateşine, Tanrı'nın kutsal şölenine kutsal ekmek olasınız diye.  (s.6 )



Evlere Dair

Hayalinizde kırlara çardak kurun, kent surları içine bir ev inşa etmeden önce. (s.17)



Akıl ve Tutkuya Dair

Aklınız ve tutkunuz denizlere açılmış ruhunuzun dümeni ve yelkenleridir. Yelkenleriniz ya da dümeniniz parçalanırsa,oraya buraya savrulup sürüklenmekten ya da denizin ortasında hareketsiz kalmaktan başka bir şey gelmez elinizden. (s.28 )


Hazza Dair

Haz bir özgürlük şarkısıdır, ama özgürlük değildir.
Arzularınızın çiçeklenişidir, ama meyvesi değildir. Bir doruğa seslenen derinliktir, ama ne derindir ne de yüksek. Kafese kapatılanın kanatlanışıdır, ama kuşatılan uzam değildir. ( s.38 )





16 Eylül 2014 Salı

Yekta KOPAN - Aşk Mutfağından Yalnızlık Tarifleri






  Yekta Kopan öyküleri okumayı seviyorum. Sizlerle ''Aile Çay Bahçesi'ni'' Aralık 2013 te,  ''Bir De Baktım Yoksun'u''  bu ay içinde paylaşmıştım. 

   Sade  ve akıcı anlatımı, öykülerin yaşamımızdan çıktığı halde sıradanlıktan uzak olması öyküleri değerli kılıyor bence. 

''Aşk Mutfağından Yalnızlık Tarifleri''  2001 yılında yayımlanmış, yazarın 2002 Sait Faik Hikaye Armağanı aldığı kitabı. Elimdeki 2006 yılındaki 4. baskısı. 152 sayfa ve içinde on tane öykü var. Öykülerin adları şöyle;
-Aşk Mutfağından Yalnızlık Tarifleri,
-Düş Eş,
-Rakı,Su ve Buz,
-Maskeli Süvari,
 -Oyun Evi,
-Elma Ağacındaki Cadı,
-Çıkış Noktası,
-Mevsim Normalleri,
-Köprüden Görünüş
 -Yayımlanmamış Bir Söyleşi,

Bir süredir üst üste öykü kitapları okuyorum, sizlere de tavsiye ederim, Bir öykünün yoğunluğunu hissederken, yeni bir öyküyle başka bir dünyanın içine giriyorsunuz. Çok keyifli.

 Bundan sonra ne okuyacağıma henüz karar vermedim. Genellikle hazırladığım listelerin de, sıraladığım kitapların da sırasına uymayıp, ruh halime göre karar veriyorum!

  Dediğim gibi, ''Her kitabın bir okunma zamanı vardır...''

  Keyifli okumalar...


******


Kitaptan Alıntılar:


  Yıllar önce defterime yazdığım bir söz geliyor aklıma: ''Sevmenin en zor yanı sevilmek...'' Ne kadar aptalmışım, sevmenin en zor yanının, kendini bir yana koyup, sevildiğini görmek olduğunu anlamak için, yanlızlığımı kendime tekrar tekrar tarif etmem gerekiyormuş demek ki.Yaşatamadığım bir aşkı, yazarak yeniden kazanamayacağımın farkındayım artık. (Aşk Mutfağından Yalnızlık Tarifleri adlı öyküden. s.24 )
 

Grundig amcamın en değerli eşyasıydı. Bu kocaman müzik dolabının evdeki diğer eşyalardan çok ayrı bir yeri vardı. Her şeyden önce onun bir adı vardı: Griundig. Sonra o diğer eşyalar gibi sessiz, kendi halinde bir eşya değildi. Evin, amcamın, misafirlerin ve belki de en çok benim neşe kaynağımdı. (Maskeli Süvari adlı öyküden. s.58 )e


  Önce büyük bir gürültü oldu. Çalışma masamın üzerindeki kahve fincanı titremeye başladığında, yüreğimin göğüs kafesimi delip dışarı çıkmak istediğini hissettim. Aniden bilgisayarımın ekranı kararıverdi, yerimden kalkmaya çalıştım ama başım döndü sendeledim. Tam o sırada Nalan'ın çığlığını duydum. (Çıkış Noktası adlı öyküden. s.105 )



14 Eylül 2014 Pazar

Alice MUNRO - Nefret, Arkadaşlık, Flört, Aşk, Evlilik





   Alice MUNRO, 2013 yılı NOBEL Edebiyat Ödülünün sahibi. Daha önce Aralık 2013 te yazarın ''Bazı Kadınlar'' adlı  kitabını sizlerle paylaşmıştım. Çocuklar Kalıyor da okumak istediklerimden, bakalım ne zaman sıra gelecek!

   Kanadalı yazar 1931 doğumlu, artık yazmayacağına ilişkin bir yazı okudum ama ne derece doğru bilemiyorum.

   1922 doğumlu Jose Saramago'nun1998 de Nobel Edebiyat Ödülünü almasını geç bulmuşken, Alice Munro'nun ödülü alma yaşı ile ilgili yorumda bulunamayacağım haliyle!

Kitaptaki öyküleri çok beğendim, öykülere girişi, kurgu, betimlemeler muhteşem.  Öykülerdeki kadınlar aile bağları ile özgürlük, evcillik ile bağımsızlık ikilemindeler.Öykülerden Nefret, Arkadaşlık, Flört, Aşk, Evlilik ve Ayı, Dağı Aştı Geldi (Ondan Uzakta adıyla) beyaz perdeye aktarılmış. 

   Can Yayınları tarafından yayımlanan kitap 365 sayfa

Kesinlikle okunmaya değer,  benden söylemesi...


******


Kitaptan Alıntılar :



   Bill'in bunlardan biri olup olmadığını bilmiyorum ama sırtında bir yenilgiler, çekilmiş dertler ve alınmış dersler geçmişi taşıyormuş gibi bir hali kesinlikle vardı. Ayrıca hatalı oldukları anlaşılmış seçimleri ve beklenen sonucu getirmemiş talihi centilmence kabullenirmiş gibi bir hali de vardı. ( Aile Mobilyaları adlı öyküden. s.124 )


  Tecrübelerim erkeklerin böyle olmadığını gösteriyordu. Onlar ürkütücü olaylara ilk fırsatta arkalarını döner, bir şey olup bittikten sonra bir daha sözünü etmenin ya da düşünmenin yararı yokmuş gibi davranırlardı. kendi kendilerini ya da başkalarını galeyana getirmek istemezlerdi. ( Aile Mobilyaları adlı öyküden s.129 )


  Sanki gökyüzünün büyük bir bölümü geri kalanından kopmuş, telaşla, kararlılıkla aşağı iniyor, tam seçilemeyen bir canlının şekline bürünüyordu. Önünden yağmur perdeleri  -tül değil, çılgınca savrulan kalın perdeler- ilerliyordu. Üzerimize yağan hala hafif, tembel damlalar olduğu halde yağmur perdelerini açıkça görüyorduk. Sanki bir pencereden dışarı bakıyor, camın parçalanacağına inanmıyorduk; sonunda parçalandı ve yağmurla rüzgar bir arada üzerimize çarptı, saçlarım havalanıp kafamın tepesinde bir yelpaze gibi açıldı. Cildimin de az sonra aynı şekle girebileceğini hissediyordum. ( Isırganotları adlı öyküden s.209 ) 




11 Eylül 2014 Perşembe

Aydın ŞİMŞEK - Yaratıcı Yazarlık ve Deneysel Düşünme








Bu seferki paylaşımım daha çok yazmak isteyenleri ilgilendirecek bir kitap.  Kütüphanede kitapları karıştırırken dikkatimi çekti, Yaratıcı Yazarlık ve Deneysel Düşünme'yi merakla okudum.

 Son zamanlarda edebiyat dergilerinde, edebiyat köşelerinde sık sık rastlıyorum, falanca  yazara göre yazmanın püf noktaları diyen yazılara.Belli ki ilgi çekici bir konu.

Bence  yazabilmek için öncelikle biriktirmek gerek. Çok okuyup, çok gözlemlemesi, her şeye farkındalığını arttırması gerekir yazar adayının.

 Yazar Aydın ŞİMŞEK, çeşitli dergi ve gaztelerde şiir, deneme, eleştiri yazıları ile Şiir ve Araştırma-İnceleme kitapları yazmıştır. İnsan Hakları Derneği Ödülü, Damar Dergisi Edebiyat Emek Ödülü sahibidir.

Kitap yazı disiplinlerini, kurgu süreçlerini ve yazmaya dair pek çok bilgiyi açıklıyor, örnekler  veriyor. Yazarın ''Bir Atölye Çalışması'' dediği kitabı Kanguru Yayınları tarafından yayımlanmış, elimdeki kitap 2009 yılı 3. basımı ve 141 sayfa.

İlgililerin bilgisine...


******


Kitaptan Alıntılar:


Yazan insan yazınsal içgüdüsüne inanır ve güvenir. Unutmamak gerekiyor ki, bir yazı biçiminde yetkinleşmeden ondan daha fazlasını yapmak mümkün değildir. Yazan kişi önce gözünü kendi gerçeğine dikmeli ve yetkinleşmek için bir sürece gereksinim duyduğunu unutmamalıdır. Süreç boyunca hiç aksatmadan yapılması gereken şey, kalemin yazı ekzersizleriyle, bilincin de okumalarla açık tutulmasıdır.  (s.33 )


Yazar, yazı disiplininin asıl unsuru olan eksiltmeyi göze almalıdır. Yazı fazlalıklardan oluşmaz, fazlalık hızın ögesidir. ''Kusarak değil yutarak yazılır.''  (s.66 )


Öykü yazarı bir zamandan başka bir zamana, örneğin; şimdiki zamandan geçmiş zamana geçerken, bunun gereklerine işaret etmek zorunda değildir. Geçtiği zaman içerisinde bu geçişin gereğini duyuracaktır.  (s.80 )



10 Eylül 2014 Çarşamba

Orhan KARAVELİ - Sakallı Celal





Bir arkadaşımın önerisiyle okuduğum ilginç bir kitap.  Bu dünyaya kimler gelmiş, kimler geçmiş dedirtiyor.

 Sakallı Celal diye bilinen Celal Yalnız, Osmanlı'nın son dönemi ve Cumhuriyetin ilk yıllarında yaşamış  ilerici bir aydın, filozof, kültür adamı. Galatasaray Lisesi mezunu, babası Bahriye Nazırı Amiral Hüseyin Hüsnü Paşa.

Paşazade kimliğine bürünmemiş, aydınlanma adına bilimden, bildiği doğrular ve ilkelerinden ödün vermemiş mütevazi bir entellektüel. Osmanlı dönemi gibi Cumhuriyetin ilk yıllarında da düzen bu nevi şahsına münhasır kişinin kıymetini bilememiş.

Çoğumuz düzenin herkese adil olmadığından, hak etmeyenlerin kayırıldığından dem vururuz ya, geçmişte de öyleymiş maalesef!

Gazeteci yazar Orhan Karaveli'nin titiz araştırması, çok güzel bir biyografiyi ortaya çıkarmış. Okuyup etkilenmemek  olanaksız.

Keyifli okumalar...


******


Kitaptan Alıntılar:


O, zamanından evvel doğmuş bir hür düşünür idi. Pek az kimsenin anlayabildiği... Fikir, irfan, medeniyet ve terbiye namına çırpındı durdu. Sonra, erken doğduğunu anladı, işi filozofluğa vurdu. Hayatı; bütün ağırlığı, haksızlığı, pisliği ile -iğrenerek- kabul etti. Sakallı Celal muradına erememiş fakat kemaline ermiş bir adamdı. (s.31 )


  
''...Rüzgarda savrulan sakalı, gür kaşları, geniş omuzlu cüssesiyle, kirli kasketine ve yağlı paltosuna rağmen, tebdil gezen bir masal padişahı gibiydi. Herkes ona korkuyla karışık bir saygıyla bakardı...''  ( s.32)


Yoksulluktan kırılan bir köy kahvesinde konuşurken:
 -Bastonumu soksam yeşertecek kadar verimli bu Anadolu toprağından, üzerinde yaşayan insanların karnını doyuracak kadar ürün alamamayı başardığımız için ne kadar alkışlansak yeridir! demiş ve bunun sorumluluğunu aydınlara yüklemişti:

 -Bu ülkede ilgililer bilgisiz, bilgililer ilgisizdir... Türkiye'de 'aydın' geçinenler  'Doğu'ya doğru seyreden     geminin güvertesinde 'Batı' yönünde koşturarak 'Batılılaştıklarını' sanırlar!  (s.174 )




7 Eylül 2014 Pazar

Victor HUGO - Bir İdam Mahkumunun Son Günü




Victor HUGO'nun yirmi altı yaşında yazdığı bu roman, yazıldığı yıllar itibariyle idam cezasını sorguladığı ve toplumun bu sorgulamaya hazır olmaması nedeniyle kitabın birinci basımın (1829) tarihli önsözü ve  bir oyundan sonra romana geçilmektedir.

Romanın bir başka önemli yanı da, dünyada birinci tekil kişi (ben) ile yazılan ilk roman olmasıdır.

Aslında kitabın konusu başlığından da anlaşılıyor ancak giyotinle infaz edilecek bir idam mahkumunun ağzından onun hissettiklerini okumak etkileyici. Kitabın arka kapağındaki tanıtımda da belirtildiği gibi bu roman çağdaş edebiyatın ilk iç monologu özelliğini de taşımaktadır.

Okuduğum kitap Can Yayınları tarafından yayınlanmış dördüncü ve eski bir basımı, 128 sayfa.

Bir idam mahkumunun iç sesini duymak isteyenler için güzel bir roman, güzel bir klasik, okunmaya değer...


******


Kitaptan Alıntılar :



Gün ışığı hücreme girmediğine göre, geceleyin ne yapılabilir? Aklıma bir düşünce geldi. Ayağa kalktım, lambamı hücrenin dört duvarında gezdirdim. Yazılarla, resimlerle, garip biçimlerle, birbirine karışan, yarı silik, yarı okunaklı adlarla doluydu bu duvarlar. En azından her mahkum bir iz bırakmak istemiş olmalıydı buralara. Kurşunkalemle, tebeşirle, kömürle yazılmış siyah, beyaz, gri harfler; taşlara kazınmış derin kertikler, oraya buraya saçılmış, insanınkanla yazılmış olduğunu sanacağı paslı işaretler, simgeler... (s.51 )


Ah! Kaçabilseydim, kırlarda nasıl da koşardım! 
Hayır, koşmamam gerekir. Dikkat çeker, insanları kuşkulandırabilir. Tam tersine yavaş yavaş yürümek gerek; başınız dimdik olacak ve şarkı mırıldanacaksınız. Kırmızı desenli, mavi renkli, eskimiş gömlek gibi şeyler giyeceksiniz üstünüze. Bunlar insanı iyi gizler. (s.72 )


Yardımcılar, beni koltuk altlarımdan tutarak kaldırdılar. Kalktım, yürüdüm. Adımlarım cansızdı, sanki her bacağımda iki diz varmış gibi bükülüyorlardı. ( s.122 )



5 Eylül 2014 Cuma

Sait Faik ABASIYANIK - Havuz Başı

         





1952 yılında Varlık Yayınları tarafından yayımlanmış Havuz Başı adlı öykü kitabının elimdeki Haziran 2013 basımı Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları tarafından yayımlanmış.

Öykü deyince, Türk Edebiyatında öykünün  babası dediğimiz Sait Faik'i anmamak, okumamak olmaz.

 Sait Faik okurken, onunla birlikte yürürüm Burgaz Ada'nın patikalarında. Gamsız gamsız. martıları, ağlarını atan balıkçıları izlerim usul usul keyifle...

Havuz Başı'ndaki  öyküler Burgaz Ada'dan uzak. Yirmi üç tane birbirinden farklı öykü. Kimileri deneme yapısında. Bir yazarı tanımak için birden fazla kitabını okumayı tercih ederim. Sait Faik'in de bugüne kadar okuduğum öykülerinden farklı öykülerini okumakla  onu biraz daha fazla tanıdım. Aslında öykülerin 1947 ve o yıllara yakın tarihlerde yazıldığını bilmek, tarihe tanıklık etme duygusu yaşattı bende. 

1955 yılından bu yana yazar adına her yıl verilen ''Sait Faik Hikaye Armağanı,'' ülkemizin prestijli ödüllerindendir. 2014 yılında ödülü Mahir Ünsal Eriş ''Olduğu Kadar Güzeldik'' adlı kitabıyla almıştır.

Sait Faik'le ilgili beni en etkileyen şey, yazarın vasiyetiyle, kitaplarının telif gelirlerinin Darüşşafaka Cemiyetine, maddi olanakları yetersiz, annesi ya da babası olmayan çocukların dokuz yaşından itibaren eğitimine katkıda bulunmak üzere verilmesidir.

Öykücülüğümüzün nereden nereye geldiğini anlamak için bile okumaya değer...


******


Kitaptan Alıntılar:


Sizi bekliyorum. Sizi göreceğim; içimde bir şey koşacak. Siz görmeden geçeceksiniz. Ben kederle sevinci duyup dalacağım aleme. Dünyayı yeniden kederlerle kuracağım. Sonra çarşılardan çarşılara, insan sesleri arasında, her şeyi sizinle kurulmuş bir şehirde dolaşacağım.
Herkes geçti, siz geçmediniz. Yüzünüzü göremedim. Bayramım, çocukluk bayramım salıncaksız geçmiş gibi gözüme yaş doldu.  (Havuz başı adlı öyküden.  s.1 )


İstanbul pazar günleri tenhalaşır yaz sıcaklarında. Beyoğlu'ndan üç dört yorgun, ağır ağır geçer; üç beş çocuk sinemalara dalar. Sıcaktan börtmüş, siyahlar giymiş iki madama kiliseden çıkmış eve döner. İki dünyasından geçmiş emekli, bir kıraathanenin camları arasında uyuklar. (Yüksekkaldırım adlı öyküden. s. 49 )


İşte böyle bir serseri, bir gece Gülhane Parkı'nda kalır. Bekçiler güneşin batmasıyla beraber düdüklerini öttürür. O hintkirazı ağacının altında  uyumuştur. Uyanır ki aysız, yıldızlı bir gece saçlarının üstünde. Ağaçtan, kediden, rüzgardan ürker. İçine evler, çorbalar, aileler, hasretler yapışır yapışır kalkar. Tekrardan bir türlü uyku tutmaz. Sessizce hışırdayan yollarda yalnızlığıyla beraber birini gezdirir gibidir. Canı bir el tutmak ister. (Parkların Sabahı, Akşamı, Gecesi adlı öyküden. s.116  )



3 Eylül 2014 Çarşamba

Yekta KOPAN - Bir De Baktım Yoksun




Aralık 2013 te Yekta KOPAN'ın ''Aile Çay Bahçesi'' adlı romanını tanıtmıştım, bu kez de  çifte ödüllü öykü kitabını paylaşıyorum sizlerle.

Yekta KOPAN, 1968 doğumlu. 2002'de Aşk Mutfağından Yalnızlık Tarifleriyle Sait Faik Hikaye Armağanı, Karbon Kopya Dünya Kitap ile 2007 Yılın Telif Kitabı Ödülü, 2010 yılnda ise Bir de Baktım Yoksun ile de Yunus Nadi Öykü Ödülü ve Haldun Taner Öykü Ödülü'nü almıştır.

Genellikle roman okumayı tercih ediyoruz, benim öykülerle yakınlaşmam da çok eskilere dayanmıyor. Ancak güzel kaleme alınan öyküleri ard arda okudukça  öykü kitaplarını elimden bırakamaz oldum.

Öykü okumayı sevmiyorum diyenlere sesleniyorum; ön yargınızı kırmak için '' Bir De Baktım Yoksun'' yerinde bir seçim olur, benden söylemesi!

Elimdeki Can Yayınları tarafından yayımlanmış, Nisan 2013 - 14. baskısı ve 163 sayfa.

 İçindeki öyküler;  Sarmaşık, Portobello 22, Kırmızı, Battaniye, Kertenkele, İyi Uykular.
 Ben en çok  Sarmaşık ve İyi Uykular adlı öyküleri sevdim.

İyi Okumalar...


******


Kitaptan Alıntılar :



Acının insan ruhuna yayılması için ne kadar zaman geçtiğini o anda anladım.1,2,3,4...Bende de yoktu o cesaret... 8,9,10... Hiç olmadı...12,13...Ayrılma kararını veren Melek oldu... 16,17,18 Ayrılmak istedi, beni ikna etmeye çalıştı, gözyaşlarıma göğüs gerdi, benimle ağladı, daha önce boşanmış olan arkadaşlarıyla yemeğe çıkmamı sağladı, yayınevinden benim için izin aldı, tatile çıkmam için baskı yaptı, ailesiyle konuştu, avukat ayarladı, boşanma terapistinin seans ücretini ödedi... 32,33,34...en sonunda bir not bırakıp gitti... 41,42,43... ve bitti... 50.
Elli saniyelik bir şeydi.   ( Sarmaşık adlı öyküden. s.35 )


Yavaşça ayağa kalktım. Üstümü başımı silktim. Mahcubiyet duygusuyla büyütülmüş bütün evletler gibi sağa sola baktım. kendi kendime konuştuğumu, yerlerde yuvarlandığımı bir gören olmamıştı. Birkaç dakika olduğum yerde kaldım. Korku ve rahatlama iki yakın arkadaş olmuş, aklımın koridorlarında birdirbir oynuyorlardı.  (Sarmaşık adlı öyküden. s 42 )


Ben uğruna hayat adanan bir insan olmanın yüküyle geldim sınıfınıza öğretmenim. Babamın da adı yok de. O kadar sessizdir ki bir adı olup olmadığını öğrenemedik. Konuşmaz benim babam. Mutluyum demez. Mutsuzum demez. Evlilik teklifi de, boşanma teklifi de annemden gelmiş öğretmenim, işte öylesine suskundur babam. Yanlış anlamayın, ikisini de çok seviyorum ama bir sır vereyim mi, bu onların başarısı değil. Ben sevgi dolu bir insan olmayı kendi kendime öğrendim öğretmenim: Dürüstüm-anlayışlıyım-akıllıyım-yasam insanları sevmek- umut vermektir- varlığım kendime armağan olsun.   ( Battaniye adlı öyküden. s.118-119 )