29 Temmuz 2015 Çarşamba

Düş İkindileri - Mümtaz TİFTİK





  Son yıllarda önceki yıllara göre daha çok öykü okur oldum. Farklı yazarlardan farklı tekniklerle yazılmış, her biri ayrı tatda öyküler. Okudukça okuyasım geliyor derler ya, öyle işte.
Düş İkindileri de bir öykü kitabı.

  Yazarı Mümtaz TİFTİK 1957 doğumlu, edebiyat yaşamına şiirle başlamış. Panayır Zamanı ve Güz Tutulmalarından sonra üçüncü öykü kitabı Düş İkindileri Mart 2015 de yayımlanmış.


  Düş İkindileri Nezih-Er Yayınları tarafından yayımlanmış, 128 sayfa.  Kitapta beş öykü var. Poyraz Rıza, Gazoz, Halime, Kıvırcık, Sarı Öküz.
 Okurken Anadoluya, o zaman dilimine gidiyor, yaşıyorsunuz adeta.

Öyküler akıcı, sade dille yazılmış, betimlemeler güzel,  okunası... Sıkılmadan, severek okuyacaksınız.
Bende yazarın diğer kitaplarını okuyacağım ilk fırsatta.

Keyifli okumalar...


******


Kitaptan Alıntılar:



  Beyaz mevsimin odalarına tutsak ettiği ebruli sesler, dışarıya taşmış, cadde ve sokakları doldurmuştu. İnsan beyaz mevsimin sarıp sarmaladığı sıkıntılardan sıyrılmış, yeğnilmişti. Şehri iki yakaya ayıran derenin soğuk suyu ela ela çağlıyordu. Kıyılarında eşleşen çınar ağaçları, serin düş harmanında  kıpırdanıp duruyordu. (s.38 Halime adlı öyküden. )


  Şehir, soğuk mavi bir kubbenin altında serin güz sonunu yaşıyordu. Sırça günler ardı ardına hızla eriyip  kayboluyordu.
  Cadde üzerinde uzanan yaşlı çınar ağaçlarının bronz renkli yaprakları ara ara esen yelin önünde savunmasız, oradan oraya savruluyordu. İş yerlerini kapatan sanayi esnafı, küçük masa başı memurları, okullarında derslerini bitirerek sökün eden öğrenciler cadde ve sokakları doldurdular. Cadde ve sokakları dolduranların her biri, bu düş ikindisinde gün yorgunu bedenleriyle ağır ağır evlerinin yolunu tutuyorlardı  (s.72  Kıvırcık adlı öyküden. )                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                            

27 Temmuz 2015 Pazartesi

Veba - Albert CAMUS

   

1957 de Nobel Edebiyat Ödülü alan Albert CAMUS, 1913- 1960 yıllarında yaşamış ve Cezayir doğumludur. Daha çok ''Yabancı'' adlı romanıyla tanınır. Ölümünden sonra Mutlu Ölüm ve İlk Adam adlı romanları yayımlanmıştır.

   Roman, yazarın sıradan, sıkıcı dediği Cezayir'in Oran kentinde geçer. Yazarın ağzından anlatılan romanda veba salgınıyla birlikte insanların özgürlüklerinin kısıtlanması, mücadele ederken kadercilik, din, umutsuzluk gibi kavramlar işlenmiş, psikolojik değişimler güzel işlenmiş.

 Okurken ister istemez o durumda bireysel davranmaktan kurtulup toplumsal bilince uygun davranabilirmiydim diye düşündüm. Bilemedim doğrusu.
 
  Okunması gereken romanlardan ancak yaz aylarında tatil ruh halindeyim diyenlere daha sonra okumalarını öneriyorum naçizane.

  Keyifli günler, keyifli okumalar...


******


Kitaptan Alıntılar :


  Grand'a göre hikayenin devamı çok basitti. Herkes için böyledir bu: Evlenilir, biraz daha sevilir, çalışılır. Sevmeyi unutana kadar çalışılır. (s.87 )


  Bir mesleği olanlar işlerini vebanın gidişine uygun yapıyorlardı, titizlikle ve abartısızca. Herkes alçakgönüllüydü. İlk kez olarak, sevdiğinden ayrı düşmüş olanlar, uzaktaki kişiden söz etmekten, herkesin kullandığı dili kullanmaktan, ayrılıklarını veba istatistiklerin andıran bir açıdan değerlendirmekten kaçınmıyorlardı. O zamana kadar, çılgınlar gibi acılarını toplumsal felaketten ayrı tutmuşken şimdi duygusal karmaşayı kabulleniyorlardı.  (s.183 )



   Kuşkusuz aşkımız yerinde duruyordu; ama yalnızca artık kullanılamaz durumdaydı; taşınması güç, içimizde bir taş gibi kımıltısız, cinayet ya da mahkumiyet gibi kısırdı. Geleceği olmayan bir sabırdan ve inatçı bir bekleyişten başka bir şey değildi artık.  (s. 185 )
 

6 Temmuz 2015 Pazartesi

Bir Gözyaşı Bir Gülümseme - V. Ahsen COŞAR




   '' Bir Gözyaşı Bir Gülümseme'' V. Ahsen Coşar'ın denemelerinden oluşan ilk kitabı.

1949 doğumlu V. Ahsen COŞAR, Ankara Baro Başkanlığı, Türkiye Barolar Birliği Başkanlığı, Karadeniz Ülkeleri Barolar Birliği Başkanlığı yapmış, akademik çalışmalarda bulunmuş başarılı hukukçu kimliğiyle tanıdığımız biridir.

  Yılların entellektüel  birikimini, yaşanmışlıklarını yansıttığı denemeleri büyük bir keyifle okurken bilgilendim, notlar aldım, bazen de yazarın dinlediği müziği dinledim.
 Ne kadar güzel şeyler biriktirmiş, okurlarıyla paylaşmış...

 Elinizden bırakmak istemeyeceğiniz nitelikte bir kitap okumak istiyorsanız, buyrun Bir Gözyaşı Bir Gülümseme sizi bekliyor.

 Bende şimdiden V. Ahsen Coşar'ın bundan sonra yazacağı  kitabını  beklemeye başladım bile.

Siyasal Kitabevi tarafından Nisan 2015 te yayımlanan kitap, 471 sayfa.

Keyifli okumalar...


******


Kitaptan Alıntılar:


  Kendime hizmet etmek, kendimi oldurmak için okuyorum. Nietzsche'nin 'Küçük Şeyler Teorisi'nde' tavsiye ettiği şeyleri yapıyorum. Bu amaçla kendimi gezdiriyorum. Sadece çevrede gezdirmiyorum kendimi. Aklımın, ruhumun, yüreğimin, vicdanımın derinliklerinde de gezdiriyorum. Zira 'insanın en büyük mücadelesinin, ruhunun sessiz odasında kendisini dinlemesi ve hatta kendisiyle hesaplaşmasıyla ' geçtiğine inanıyorum.  ( Hizmet Etmek!  s.48 )


Toplum olarak biz de Meksikalı gibi dip dibe yaşadığımız halde birlikte yaşama terbiyesinden yoksun değil miyiz? Biz de sevmekten, ilişki kurmaktan daha çok birilerine sığınma, birileri tarafından korunma, himaye edilme duygusuyla ya da içgüdüsüyle yaşamıyor muyuz?  (Yalnızlığın Dolambaçlı Yolu s.273 )


Kendimize rehberlik edecek, yönümüzü, amaçlarımızı belirleyecek bir siyaset ve yaşam felsefemiz, vizyonumuz yoksa eğer, yaratamayız.
Yaratamadığımız zaman da, Erich Fromm'un söylediği gibi, yıkarız. Zira yaratamayan insan yıkar. (Bay Kerner'in Öyküleri s.445 )