13 Nisan 2017 Perşembe

Mürselin KURT - Akvaryumda Ölü Bir Balık


 Mürselin Kurt'un güçlü kaleminden hemşire Mutlu'nun dramı.

 Tutkuyla başlayan binlerce evlilikteki gibi yıllar içinde kadın için ölü taklidi yapılan bir yaşam. Kimi akvaryumda, kimi kafeste yaşayan kadınlardan biri hemşire Mutlu. Sıradan bir kaza nedeniyle hastanede psikolog olan ablası tarafından bakılmak zorunda kalıyor.

  Aile içi ilişkiler, evlilikler, anneler, babalar, çocuklar...

Herkesin kendinden, çevresinden birşeyler bulabileceği çarpıcı bir roman.

Daha Önce Mürselin Kurt'un Adımdan Önce ve Karanlıkta Körebe romanlarını da tanıtmıştım. Hepsi birbirinden etkileyici, çarpıcı.

 Mürselin Kurt'un kalemiyle henüz tanışmamış olanlar; vakit kaybetmeden okuyun derim.


Keyifli okumalar...


******


Kitaptan Alıntılar: 


 Baba evinde onca yıl bir fiske bile yemeyen kardeşim sersemlemiş, eli kızaran yanağında, öylece kalakalmıştı, belli ki çok da utanmıştı. Annemle bende birbirimize bakmış, tokadı biz yemiş gibi donup kalmıştık. ( s.28 )


  O yıl, ben Ankara'nın bozkır sıcağında deli gibi çalışırken, o güzelim tatil cennetinde yaşadığı yazın keyfine doyamadı Mutlu. Kocasıyla Gökova' nın bilinmedik tüm koylarını gezip saklı kalmış tüm plajlarında yüzdüler, gündüzleri kokulu çamların altında piknik, geceleri azmak boyunda romantik yürüyüşler yaptılar, geleceğe dair hayaller kurdular. (s.58 )


  Onu tanıdığımı sanıyordum, hani nasıl denir, ciğerini bildiğimi... Oysa yüzünde donup kalmış o sır dolu ifadeye bakarken gözümde tek bir fotoğraf canlanıyordu: Açık yeşil, yumuşak, pürüzsüz, ince kanatlı minik bir gece kelebeğiydi o, ışığı açınca hemen içeri girip perdeye konan, elimizi yaklaştırdığımızda uçmayan, kolayca yakalanıveren, savunmasız bir gece kelebeği.. (s.119 )

 

20 Mart 2017 Pazartesi

Sibel K. TÜRKER - Ağula


   Trabzon'da Kitap Zamanı 5 Etkinliğine katılan Sibel K. TÜRKER'in keyifli söyleşisinden sonra henüz okumadığım kitaplarından Ağula'yı edinip  sizlerle de paylaşmak istedim.

Yazar Ağula ile Haldun Taner Öykü Ödülü almış. On bir tane öyküden oluşan kitabı tüm kitapları gibi severek okudum. Diline, anlatımına hayran olduğum yazarı tanımam ise benim için ayrıca çok değerli. öykülerin kurgu  hayal gücümü zorladı, soluklanarak okudum. Güzel öyküler okumak istiyorsanız okumanızı öneririm.

 Sibel K. Türker'in ilk okuduğum romanı ''Benim Bütün Günahlarım' dı.''  Bloğumda Kasım 2013 te paylaşmıştım. 2014 Ağustos ayında  ''Hayatı Sevme Hastalığı'' ve ''Öykü Sersemi'ni,''  Şubat 2015 te  ise''Meryem'in Biricik Hayatı'nı'' tanıtmaya çalıştım.

Ağula ile 2006 Haldun Taner Öykü Ödülü, Hayatı Sevme Hastalığı ile 2012 Duygu Asena Roman Ödülü, 2013 Yunus Nadi Roman Ödülü ve Ebubekir Hazım Tepeyran Roman Ödüllerini alan yazarın öykü ve romanlarınızı okuyanlar bana hak vereceklerdir. Henüz Sibel K. Türker'in kalemiyle tanışmayanlara ''Benim Bütün Günahlarım'' İle başlamalarını, ''Hayatı Sevme Hastalığını'' mutlaka okumalarını öneriyorum. Diğer öykü ve romanlarını nasıl olsa okumak isteyeceksiniz.

  Keyifli okumalar..


******


Kitaptan Alıntılar :


  Evet, aşk... Bir  vakitler, narin, buğday tenli bir kıza duyduğum his. Deniz kıyısında otururduk el ele; ben ölümü düşünür iç çekerdim, o yaşamı düşünür gülümserdi. Zaten hep gülerdi, ben belki de narin, buğday tenli bir kız kılığına girmiş bu iyimserliğe gönül vermiştim. ( İade-i Hürriyet adlı öyküden s. 104 )


 Kendini bana aşkmış gibi yutturan duygularla öylesine hesaplaşmış, yalnızlığın kutsal mabedine öylesine kapanmıştım ki bu noktadan sonra artık beni kimse kandıramazdı. Farkındalık acı bir iksidir ama iyileştiricidir. Zaman, ellerimizde şekil değiştiren ve kendi öz biçimini arayan hamurumsu bir maddeden başka bir şey değildir. ( Onuncu Öykü'den  s.117 )


14 Mart 2017 Salı

13 Şubat 2017 Pazartesi

Vamık D. VOLKAN - Fanustaki İnsanlar









  Psikoloji alanında eğitim almasam da, psikanaliz sürecine ve psikanalitik öykülere oldum olası ilgi göstermişimdir. Bu ilgim nedeniyle psikanalitik süreçleri konu edinen kitapları araştırıyor, fırsat buldukça okuyorum. Vamık Volkan’ın bu kitabı da bu araştırmalar sonucu okuduğum ve çok faydalı bulduğum bir kitap oldu. Psikoloji ile alakalı olan insanlar Prof. Vamık Volkan’ın alanındaki uzmanlığını ve “ününü” bilirler. Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi mezunu olan Volkan, ABD’ye yerleştikten sonra eğitimini burada sürdürmüştür. 400’ü aşkın bilimsel makalesi, 48 adet kitabı bulunmakta olan yazar, Nobel Barış Ödülü’ne aday gösterilmiştir.

  Fanustaki İnsanlar, abartılmış narsizmi bulunan bir kadın ve bir erkek danışanın terapi sürecini anlatan 181 sayfalık bir kitaptır. İki kişinin de çocukluktan gelen ve ailesinden kaynaklanan “sevgi eksiklikleri” vardır. Bu “sevgi eksiklikleri” kendilerine olan sevgilerinin sıradışı bir şekilde artmasına yol açmıştır. Kitapta, bu iki kişinin hayatlarında olan biten ve abartılmış narsizme sebep olan olayları kavraması üzerinde durulmuştur.

  Kitap, ilgi çekici olmasının yanısıra okuru olayın içerisinde, adeta hasta ile doktorun yanında 3. Sandalyede oturuyormuş gibi hissettiriyor. Kendinizi asla yabancı hissetmediğiniz bu ortamda, danışan hasta ile bağ kuruyor, olayları kendi hayatınızla da ilişkilendiriyorsunuz. 
Psikanalitik süreçleri anlatan çoğu kitapta olduğu gibi, bu kitap da olayların ilgi çekiciliği ile okuru kendisine bağlıyor ve bir an olsun düşmeyen dinamiği ile okura çok şey katıyor. İlgisi olan herkese Alfa Yayıncılık tarafından yayınlanan bu kitabı okumasını tavsiye ederim.
   

  Keyifli okumalar..


******


  Kitaptan Alıntılar :


“Psikolojik yardım için başvuran kişilerle bir-iki saatlik görüşmemin ardından kendime bu kişiyi divanıma yatırırsam “neyi tedavi edeceğim” sorusunu sorarım. Bu sorunun cevabını analiz süreci boyunca geliştirir ve bazen de değiştiririm. Brown’un hayat hikayesini dinledikçe, Brown’un ailenin adına ve şanına önem verilen fakat duyguların doğrudan ifadesinin kısıtlı olduğu bir ortamda yetiştiğini anladım”.  (s. 27)




  “uzun yıllar önce bir yaz, yirmilerinde güzel bir kadın, kendisi gibi yirmili yaşlarda olan iki yıllık kocasıyla sahildeki bir otelde tatil yapıyordu.Biraz uzaktan bakıldığında, mutlu bir çifte benziyorlardı fakat adam ne zaman başka erkeklerin karısına baktıklarını düşünse, özellikle de karısı bikiniyle sahilde dolaştığında kıskançlıktan kuduruyordu. Bir sabah karısı denizde yüzerken etrafında ona hayranlıkla bakan birçok genç adamın da yüzdüğünü ve bazılarının karısıyla sohbet ettiklerini gördü. Kıskançlıktan gözü dönen genç adam önce ne yapacağnı bilemedi. Öğleden sonra karısını sahildeki tenha bir yere götürdü ve birlikte yüzmeye başladılar. Yüzerken birden karısının başını suyun altına soktu ve onu dehşete düşürmeye yetecek kadar bir süre öylece bastırdı. Soluksuz kalan karısı tam boğulmak üzereyken, onu bıraktı ve nefes almasına izin verdi”  (s. 85 )



“aylar boyunca Jennifer cam vazosunun içinde saklanmakla çocukluğu, erişkinliği ve benimle olan ilişkileri arasındaki bağlantılar üzerinde araştırma yapmak arasında gidip geldi. Eğer çocukluktaki duygularını hatırlamak onu rahatsız ederse, ofisime birbiri ardına görkemli giysiler giyip gelerek beni gösterdeci davranışlarının tanığı haline getiriyordu. Bu şekilde haftalarca kendimi bir moda şovundaki izleyici gibi hissettim. Eğer kardeşi ona kendisini ihtişam içinde gösteren bir fotoğraf yollarsa, Jennifer kendisine olan narsistik yatırımını daha da abartıyordu. Kendisiyle olan bir görüşmemi erteleyişimi onu reddetmem ve başka bir kadınla randevulaşmam olarak algılarsa, izleyen görüşmeleri boyunca hangi ünlü markaların elbiselerini aldığından bahsediyor ya da Glover’dan ona yeni mücevherler almasını istiyordu.”  ( s. 135 )